Hogwarts Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Alexandra Rhea Galibina.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Alexandra Rhea Galibina
Ravenclaw VI. Sınıf | Yatakhane Başkanı
Ravenclaw VI. Sınıf | Yatakhane Başkanı
Alexandra Rhea Galibina


Mesaj Sayısı : 16
Gerçek İsim : aslısu.
Lakap : Rhea, Alex, Alexis.

Alexandra Rhea Galibina. Empty
MesajKonu: Alexandra Rhea Galibina.   Alexandra Rhea Galibina. Icon_minitimePtsi Ağus. 15, 2011 9:45 am

    Sabaha karşı, çığlık çığlığa açıyorum gözlerimi. Etraf karanlık, evde ise kimse yok. Uğultular geliyor kulağıma, korkunç uğultular. Gözlerimi pencereye çeviriyorum ve sokak lambalarının yanıp yanıp söndüğünü görüyorum. O lanet rüyadan sonra bu olanlar beni fazlasıyla korkutuyor ve ışığı açmak için yelteleniyorum. Yorganımı üzerimden yavaşça çekiyorum, ayaklarımı sessizce zemine koyuyorum. Sanki odamda uyuyan bir bebek var ve ben onu uyandırmamak için elimden geleni yapıyorum. Tam ayağa kalkıyorum ki kapımın orda bir silüet görüyorum. Beyaz tenli, kel, gözleri olmayan ve üstü başı kan içinde bir adam. Başını sola yatıyor ve ellerini uzatıyor bana. Korkudan çığlık dahi atamıyorum. Ellerinde iki çift göz var, tiksiniyorum ve adımlarımı geriletiyorum. Ellerimi masa lambasına uzatacakken adam birden bana doğru adım atıyor, elimi geri çekiyorum. Sinirlenmiş gözüküyor, yutkunuyorum ve elimi hızla masa lambasına atıyorum, düğmeye basıyorum ama yanmıyor. Ah Tanrım, yatmadan önce takmıştım o lanet pili! Karşımdaki kan denizinde yüzen adam bana yaklaştıkça yaklaşıyor ve onun her adımında nefesim kesiliyor. Kendimi güçsüz hissediyorum, tüm iyilik, mutluluk bitiyor sanki ayaklarımın beni yavaşça yere çektiğini hissediyorum ve yere yıkılıyorum... Gözlerimi yeniden açtığımda güneşin çoktan doğduğunu ve yerde olduğumu görüyorum. Başımı çevirip masamdaki saate bakıyorum. Olamaz, okula geç kaldım. Sabaha karşı yaşadıklarımı hiç umursamadan üstümü giymeye başlıyorum, kitaplarımı alıyorum ve tam odamdan çıkacakken masa lambası gözüme takılıyor. Yavaşça masaya yaklaşıyorum ve hızla elimi düğmeye atıyorum. Ne?! Lamba yanıyor. Ama bu nasıl olur? Bundan bir kaç saat önce o lanet olası lamba yanmıyordu.

    Bu olayı iki üç gündür, güneşin doğmasına bir iki saat kala yaşıyorum, aynı hisleri hissediyorum, aynı düşünceleri düşünüyorum ve aynı şeyler oluyor işte. Ama bugün olmamıştı, çünkü bugün benimle erkek arkadaşım Jasper kalmıştı. Sabaha kadar çılgınca sevişmiştik ve sabaha karşı hiç bir şey olmamıştı, uyanmamıştım bile. Bu olayı çok garipsiyorum, yanımda biri olunca gelmiyor ama tekken beni öldüresiye korkutuyor. Evet, sadece korkutuyor. Bunları düşünürken Jasper'in sesiyle kendime geliyorum. "Hey, tatlım hadi. Akıl hastahanesini ziyaret etmemiz gerek." Ah, evet. Nasılda unuturum?Profesör Evan'ın verdiği bir araştırmaydı. Doğrusu o profesörden hiç hoşlanmıyorum, gizemli bir yapısı var. Sürekli kötü kötü bakıyor, ses tonu boğuk. Hah, karısı ona nasıl dayanıyor hayret ediyorum. Jasper'in ikazıyla ceketimi sandalyenin üzerinden alıp hızla aşağı iniyorum. Dudaklarına masum bir öpücük konduruyorum ve gülümsüyorum. Jasper de biraz değişik bir tip aslında. Geçen gün onu okulun tuvaletinde kendi kendine konuştuğunu görmüştüm. Ve o gece de beraber vakit geçirmiştik, eve sabaha karşı gelmiştik. İkimizde direk kendimizi yatağa atmıştık, ben uykunun derinliklerine dalmaya hazırlanırken Jasper'in garip haraketleri boy göstermeye başlamıştı. Merak etmiştim doğrusu, uyuyor gibi yaparak onu izliyordum. Dakikalar sonra yerde diz çökmüştü ve anlamsız kelimeler söylüyordu. Duvara dönük yapıyordu bunu. Bir anlam verememiştim, ama çok kötü görünüyordu. Biraz korkudan biraz da yaptığı şeye anlam verememekten sesimi çıkarmayıp uykuya dalmıştım. Yutkunuyorum ve Jasper'in koluna giriyorum, her ne kadar garip bir kişilik olsa da onu seviyorum. Güvendiğim tek insan. Beraber akıl hastahanesine doğru yürüyoruz. İkimizde konuşmuyoruz, düşünceli gözüküyor. Bu yüzden konuşmak için bir atılımda bulunmuyorum. Bu arada aklıma bir şey takılıyor, neden tek olduğum gecelerde o kan havuzu adam beni korkutuyor?

    Bir süre sonra akıl hastanesine varıyoruz, Jasper hızla içeri giriyor ve bende arkasından içeri giriyorum. O hastahaneyi dolaşırken ben hastahanenin baş doktoruyla konuşmaya koyuluyorum. Önümden geçen hastaların durumlarını soruyorum, aldığım cevapların hiç biri ilginç değil. Doktor odasına giriyor ve bana hastalar hakkında bir kaç yazı getireceğini söylüyor. Bu sırada omzumda bir el hissediyorum, korkuyla arkamı dönüyorum ve gördüğüm manzara ile rahatlıyorum. Yaşlı bir amca, hastalardan olsa gerek. Kulağıma doğru yaklaşıyor ve fısıldıyor. "Etrafındakilere güvenme, çık git burdan. Adayacaklar seni, çık git." Dedikleri karşısında ürperiyorum. Tam bu dediklerinin anlamını soracakken doktor bir hışımla hastaya gitmesini emrediyor ve bana da kusura kalmamamı söylüyor. İşin ilginç tarafı bu doktor da biraz garip, hareketli aynı Profesör Evan ve Jasper gibi. Ses tonları aynı. Başımı iki yana sallıyorum ve tesadüf deyip geçiyorum. Saatler ilerliyor, hava kararıyor ama biz hala hastahanedeyiz. Jasper'i çekiştiriyorum ve fısıldıyorum. "Yoruldum, yeter. Hadi eve gidelim." Jasper ise hafifçe gülümsüyor ve benim aksime yüksek bir sesle cevap veriyor. "Hayır tatlım, araştırmamızı derinlemesine yapacağımız için daha buradayız." Sesi tehditkar çıkıyor. Bu konuşmaların üzerine doktor gülüyor ve önündeki kağıtlardan birini bana veriyor. Asık suratımla kağıdı incelerken gözüm masadaki isimliğe takılıyor. ' Justin Evan Cerp.' Evan mı? Doktor ikinci isminden bahsetmemesini; ismini beğenmediğini veya gereksiz gördüğüne bağlıyorum. Bu sırada odanın önünden o yaşlı amca geçiyor. Bana garip garip bakarak ilerliyor.

    Zaman akıp gidiyor, doktor ile Jasper hastaları inceleyeceklerini söyleyerek odadan ayrılıyorlar. Uyuşmuş başımı kaldırıyorum ve saate bakıyorum. 02:29 Tutulmuş sırtımı hafifçe doğrultuyorum. Ayağa kalkıyorum pencereye doğru yaklaşıyorum. Etraf zifiri karanlık, hastalar çoktan uyumuş olmalı. Hastahanede ses seda yok, bu durum beni huzursuzlandırıyor. Susadığımı fark ediyorum ve masaya doğru ilerliyorum. Sürahiyi elime alıyorum, bardağı dolduruyorum ve suyu içiyorum. O sırada doktorun kütüphanesinden bir kitap düşüyor, tozlu bir kitap. Bardağı masaya bırakıyorum ve kitabı yerden alıp kapağına bakıyorum. Lanetler mi? Lanete, ruhlara falan inanmadığını söyleyen bir doktor neden bu kitabı kütüphanesinde barındırsın ki? Kitabı yerine koyarken kütüphane hareket ediyor. Titreyen ellerimle kütüphaneyi biraz daha itiyorum ve duvardaki lambayı yakıyorum. Elleri, ayakları bağlı ve ağzına ise bir bant geçirilmiş bir adam çırpınıyor. Yüzünde yaralar var, kan akıyor. Telaşla adamın yanına gidiyorum, adamı çözüyorum. Derin derin nefes alıyor adam, belli ki saatlerdir burada. "Ben Aaron Lemieux. Hastahanenin sahibiyim." Ne? Madem sahibi neden burada bağlı ki? Düşüncelerimi sözcüklere dökmek için dudaklarımı aralıyorum. Bir yandan ise adamın kalkmasına yardımcı oluyorum. "Peki ya neden burada bu durumdasınız?" Hiç geçmeden cevap geliyor."Bilmiyorum. Bak, dün gece yarısı hastaların birinin rahatsızlandığı haberini aldım ve hemen hastahaneye geldim. Etraf çok karanlıktı, hiç bir ışık açık değildi. Çok sessizdi. Işığı açmak için yeltelendiğimde bir güç beni buraya çekti. Neler olduğunu anladığım sırada neyaz tenli, kel, gözleri olmayan ve üstü başı kan içinde bir adamla karşılaştım. Yanında ise iki kişi vardı. Beni bağladılar ve gittiler. Dün geceden beri buradayım." Tanrım, hayır! Olamaz! Tek olduğum geceler beni korkutan o adam! Lanet olsun! Ben içten içe lanet okurken Aaron her şeyi anlatıyor. Yıllar önce bu hastahanenin sahibi büyük bir travma sonucu akli dengesini yitirmiş. Hastalar, hastahanenin sahibini öyle görünce saldırmaya başlamışlar. Ve adamı öldürmüşler. O günden sonra adamın kaybolduğunu sanmışlar, birileri hariç; hastalar. Aaron'un dediğine göre hastalardan biri akrabasıymış. O adama zarar veren herkes ilk önce iyileşiyor sonra ise pis bir şekilde ölüyormuş. Ama cesetleri hiç kimse bulamıyormuş. Akli dengesi olmayan akrabalarım vardı, evet. Bir kitabı incelemekle meşgül olan Aaron'u kendime doğru çeviriyorum. "O ölenlerin soyadları Wood muydu?" Aaron kafasıyla evet işaretini yaparken yıkılıyorum. Sıra bende... Onu öldürenlerle kimin bağlantısı varsa teker teker ölüyor ve sıra bende. Gözlerimden bir kaç damla yaş akıyor. Tam bu sırada Profesör Evan, doktor Justin ve Jasper içeri giriyor. Geriliyorum, Aaron hemen yanıma geliyor. Profesör Evan bize doğru yaklaşıyor ve konuşmak için dudaklarını aralıyor. "Demek her şeyi öğrendin Sarah." Jasper bana bakıp pis pis sırıtıyor, doktor Justin ise ona eşlik ediyor. Üçü birden bize yaklaşmaya çalışıyor. Etraf kararıyor, lüks oda birden harabeye dönüşüyor. Bu dönüşümün ardına telaşla etrafı inceliyorum. Etraf kirli ve paslı. Pencerelere yağ çöreklenmiş, içerisi çok havasız. Bayat kan kokusu var. Yerlerde ise insan kemikleri. Kan lekeleri, deriler... Bu tiksinç manzaranın ardından bağırıyorum. "Lanet ucubeler!" Kahkaha atıyorlar ve bize daha da çok yaklaşıyorlar. Jasper ile Profesör Evan ellerini omuzlarıma koyuyorlar. Doktor Justin ise iki elini Aaron'un omuzlarına koyuyor. Her hangi bir kurtulma çabasında bulunamıyorum. Bedenim yanıyor sanki, kendimi çok güçsüz hissediyorum. Yarattıkları basınçla milim milim yere iniyorum. Yere her yaklaştığımda nefesim daralıyor. Üstüm başım kan, neler olduğunun farkında değilim. Korkunç uğultular kulağımı doldururken lanet üçlünün söylediği büyüleri işitiyorum. Nefesim kesiliyor fakat hala yaşıyorum, ya da ben öyle hissediyorum. Gözlerim acımaya başlıyor. Bir süre sonra Aaron'la ikimizin bedeni alevleniyor. Öylesine büyük bir acı hissediyorum ki, sesim alev çıktıktan sonra çıkıyor, acıdan kıvranıyorum ve tamemen yere düşüyorum. Kendi halimden Aaron'u düşünemiyorum bile ama onunda çığlıkları var. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken birden üstümdeki tüm basınç kalkıyor ve kendimi Aaron ile evimde buluyorum. Tavandan yere düşüyoruz. İkimizde şaşkınız. Neler olduğunu birbirimize soracakken hastahane gözlerimin önünden geçiyor. Yanıyor, alevler içinde ve uçuşan bir sürü ruh var. Jasper'in çığlıklarını duyabiliyorum. İsmimi haykırıyor. Benim ise dilimden dökülen tek söz; "Canın cehenneme." oluyor. Derken hastahanede bana git diyen adam beliriveriyor yanımızda. "Her şey bitti artık." Her şeyin bittiğini duymak beni rahatlayor, Aaron ile birbirimize bakıyoruz ve hafifçe gülümsüyoruz. Her şey bitti, her şey.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bernadette Prochäzkä
Yönetici | Cadı | Hogwarts Müdüresi | Karanlık Lady
Yönetici | Cadı | Hogwarts Müdüresi | Karanlık Lady
Bernadette Prochäzkä


Mesaj Sayısı : 94
Gerçek İsim : Hümeyra.
Lakap : Ette.
Meslek : Lady.

Alexandra Rhea Galibina. Empty
MesajKonu: Geri: Alexandra Rhea Galibina.   Alexandra Rhea Galibina. Icon_minitimePtsi Ağus. 15, 2011 9:55 am

Anlatım: 33
Kurgu: 35
Akıcılık: 10
Uzunluk: 5
İmla: 5
Görünüm/Renklendirme: 5
Paragraf Düzeni: 5

Puanınız 98. İyi Rol Oyunları.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://hogwartsrpg.yetkin-forum.com
 
Alexandra Rhea Galibina.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Hogwarts Rpg :: Karakter İşlemleri :: RolePlay Salonu-
Buraya geçin: